Dr. Ömer Lütfi TAŞÇIOĞLU
Ermenistan’ın Karabağ İşgali, Azerbaycan’ın Mücadelesi
E. Kur. Alb. Doç. Dr. Ö. Lütfi TAŞÇIOĞLU
[E. Kur. Alb. Doç. Dr. Ö. Lütfi Taşçıoğlu’nun ANKA kanalında yaptığı yayının çözümüdür.]
Karabağ savaşı bağlamında 2020 yılında Türk Ermeni ilişkileri konusunu işleyeceğiz. Karabağ savaşının anlaşılabilmesi için Karabağ’ın tarihi geçmişi konusunda da kısa özet bilgi vermek ihtiyacı duyuyorum.
Günümüzdeki Ermeni sorunu ve özellikle Karabağ meselesi Anadolu Türk Dili Orta Asya Türk kültürü arasındaki irtibatı kopartmak amacıyla 18nci asırdan itibaren Rusya tarafından yaratılmıştır.
Daha sonra bu politika İngiltere Fransa ve Amerika tarafından da desteklenmiştir.
Hatta aynı amaçla 1918’li yıllarda İngiltere de Anadolu topraklarında bir Ermeni devleti kurma teşebbüsünde bulunmuştur.
1828-1908 yılları arasında Türk topraklarına yerleştirilen Ermenilerinin sayısı 1.300.000 kişidir. Böylece Türkiye ile Azerbaycan arasında Ermenilerden oluşan etnik bir duvar, bir bariyer örülmüştür. 1923 yılına geldiğimizde Sovyet parlamentosu Türklerin yoğun olarak yaşadığı Zengezur’da özel bir Türk bölgesi Karabağ’da ise özerk bir Ermeni bölgesi kurulmasını kararlaştırılmıştır.
Karabağ’da Ermeni özerk bölgesi kurulmuş ancak Zengezur da kurulması öngörülen özel Türk bölgesi kurulmamıştır.
1988’e gelindiğinde Zengezur’da Ermeniler Türk katliamına başlayınca bölgenin halkı olan 160 bin Türk panik halinde Zengezur’u terk etmek zorunda kalmıştır. Türklerin terk ettiği yerlere Ermeniler yerleştirilerek Zengezur Ermenistan’ın bir parçası haline getirilmiş, böylece Türkiye ile Azerbaycan arasına bir set çekilmiştir.
Bu seddi Atatürk Kafkas Seddi olarak adlandırıyor ve Kolordu komutanlarına
1920 yılında gönderdiği Tamim de Kafkas Seddi’ni Türkiye’nin öncelikli projesi sayıp, ‘Her ne pahasına olursa olsun bu seddi önlemek için elimizden geleni yapmalıyız,’ ifadesini kullanıyor.
Moskova ve Kars anlaşmalarında Nahçıvan’a özerk bölge statüsü verilmesinin
Türkiye’nin Nahçıvan’ın statüsünde taraf ülke olmasının ve Iğdır vilayetinin Aralık-Dilucu Bölgesi’yle Nahçıvan’ın Sederek ilçesi arasından geçen 11 kilometrelik arazinin Atatürk tarafından İran’dan satın alınmasının arka planında yatan düşünce, Kafkas Seddinin yıkılması ve Anadolu Türklüğü ile Orta Asya Türklüğü arasındaki irtibatın muhafaza edilmesi amacına yöneliktir.
1992’ye geldiğimizde 25-26 Şubat gecesi Ermenilerin bölgede ikinci bir set daha oluşturmak niyetiyle Hocalı’da soykırıma başvurduklarını görüyoruz.
Aslında soykırımı tabirinin kullanmamak lazım Uluslararası Hukuk açısından. O nedenle soykırımın tüm özellikleri üzerinde taşıdığı halde bu konuda verilmiş bir mahkeme kararı olmadığı için Hocalı Katliamı diyelim biz buna. 25-26 Şubat gecesi Hocalı topraklarında 83’ü çocuk, 106’sı kadın ve 70’i yaşlı olmak üzere toplan 613 Türk’ü katlediyorlar.
Çoğu kadın çocuk ve yaşlı olmak üzere ve 1 milyondan fazla Azerbaycan Türkü kendi topraklarında göçmen durumuna düşüyor ve panik halinde şehri terk ediyorlar, kasabayı terk ediyorlar.
Bunun hemen peşinden etrafındaki 7 bölgeyi de işgal etmek suretiyle 1992-93 yıllarında bölgede ikinci bir Kafkas seti daha oluşturmuş oluyorlar.
Birinci set başlangıçta Zengezur’un Türklerden alınıp Ermenistan’a bağlanması ile yapılıyor. Nahçıvan Azerbaycan arasında ikinci seti ise Hocalı Katliamı vekasından 7 bölgenin işgaliyle gerçekleştiriliyor.
Böylece Nahçıvan Azerbaycan arasında birbirini tamamlayan birbirini pekiştiren peş peşe iki set daha çekilmiş oluyor. Dolayısıyla birinci set Ermenistan ikinci set Karabağ etrafındaki yedi bölgeden oluşuyor.
Bu konuyla ilgili olarak Ermenistan’ın bir önceki devlet başkanı ‘Hocalı’dan önce Azerbaycanlılar bizim şaka yaptığımızı sivillere el kaldırmayacağımızı sanıyorlardı,’ diyor.
‘Biz bunu kırmayı başardık,’ diyor. Aslında bu ifade bölgede yapılmak istenen sinsi planın itirafıdır.
Nedir bu plan? Bölge halkına katliam uygulayarak topraklarını terk etmek zorunda bırakmak ve terk edilen topraklara Ermeni yerleşimcileri yerleştirerek nüfusa dayalı Ermenistan’dan sonra Azerbaycan toprakları içinde ikinci bir Ermenistan daha oluşturmak.
1992’de Karabağ sorununu AGIT-Minsk grubu devralıyor, fakat MINSK grubu Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi’nin işgal edilen topraklardan Ermenilerin çekilmesini talep eden dört kararını görmezden gelerek bugüne kadar, daha doğrusu; Azerbaycan-Ermenistan arasındaki çatışmalar başlayıncaya kadar hiç kılını kıpırdatmıyor. Hatta 2008’de Ermeniler’in işgal ettiği yerlerden çekilmesi konusunda BM Genel Kurul karar alırken, yedi ülke aleyhte karar veriyor, bunlardan üç tanesi MINSK grubunun eşbaşkanlığı olan Amerika, Rusya ve Fransa. Tek başına bu olay bile, Amerika Rusya ve Fransa’nın Ermenistan’ın Azerbaycan’ın işgalini açıkça desteklediğini gözler önüne seriyor.
2018 yılına geldiğimizde ve Soros bağlantılı bir gazeteci olan Paşinyan’ın, Amerika’nın Erivan Büyükelçiliğinin desteklediği Sokak gösterileri sonucu Başbakan koltuğuna adeta zorla oturtulup Başbakan yapıldığını görüyoruz.
Bu arada şunu da söylemekte yarar var. Amerika Birleşik Devletleri’nin dünya üzerindeki en büyük sefareti Erivan’dadır. Sefarette 2500 kişi çalışmaktadır.
Amerika’nın Paşinyan’ı Ermenistan başına getirmesin amacı Rusya’yı İran ve Türkiye Ermenistan üzerinden kontrol etmek ve elverişli ortamı bulduğunda karıştırmaktadır.
Günümüze geldiğimizde, 12 Temmuz 2020’de Ermenistan’ın Karabağ’dan 200 kilometre kuzeyde bulunan Tovuz şehrine saldırdığı görüyoruz.
12 Temmuz’da bu saldırı için Tovuz’un seçilmesi bir tesadüf mü? Hayır. Tovuz hem Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu’nun hem Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının ve Tanaf doğalgaz boru hattının bağlantı noktasıdır. Ermenistan Tovuz’a saldırarak Azerbaycan, Türkiye ve Avrupa arasındaki enerji ve ulaşımı önlemeye ve Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirmeye çalışıyor. Plan muhtemelen Amerika’nın Erivan sefaretinde hazırlanmış.
Tovuz saldırılarında aradığını bulamayan Ermenistan 27 Eylül’de bu kez Terter, Ağdam, Fuzuli ve Cebrail bölgelerinden Azerbaycan mevzilerine ve sivil hedeflere saldırıyor.
Azerbaycan saldırıya karşılık verince çıkan çatışmalar 44 gün sürüyor ve bu süre içerisinde birçok kez ateşkes kararı alınıyor. Ancak Ermenistan ateşkes dönemlerinde bile sivil hedeflere güdümlü füzelerle saldırmaya devam ediyor.
Ermenistan’ın ağır kayıplara uğradığını gören Amerika Rusya ve Avrupa Birliği Azerbaycan’ın askerî harekâtını durdurmak için büyük çaba sarf ettiler ama Azerbaycan haklı olarak işgal altındaki topraklarını kurtarıncaya kadar savaşı sürdürmeye devam etti.
Savaş sırasında PKK’nın Suriye kolu olan PYD ve YPG Ermenilerden oluşan Nubar Ozanyan tugayını Ermenistan’a gönderdi. Bu tugayı Suriye’den Ermenistan’a taşıyan ise Yunan uçakları.
Yine Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bir korgenerali Ermenistan saflarında savaşmak için diğer ülkelerden Ermenistan’a gelen milislere eğitim verdi. Savaş sonunda Türkiye ve Rusya’nın girişimleri ile Ermeni ordusu tam imha edilmek üzereyken Ermenistan ve
Azerbaycan arasında Ateşkes Antlaşması imzalandı. Kanaatimce bu hatalı bir karar oldu. Zira Ateşkes Antlaşması imzalanmasaydı Ermeni ordusunun son kalan unsurları da Azerbaycan ordusu tarafından imha edilecekti. Böylece gelecekte Azerbaycan ve Türkiye’ye karşı tehdit oluşturabilecek bir Ermeni askeri gücü kalmamış olacaktı.
Bunun yenilenmesi son derece güç olacaktı.
Anlaşmaya göre Türkiye ve Rus ordusu Karabağ’da barış gücü olarak görev yapacak. Bu amaçla ortak gözlem noktaları kuracaklar. Anlaşma taraflarından birinden fesih talebi gelmezse, her beş yılın sonunda otomatik olarak uzayacak.
Ermenistan’ın Karabağ ile irtibatı için Laçin Koridoru açılacak. Karşılığında Nahçıvan Azerbaycan arasında irtibatın kurulması için aslında Türk toprakları olan ve geçmişte Türklerin göçe zorlanarak Ermenistan’a bağlanan Zengezur’dan Azerbaycan’a bir koridor açılacak. Belki bu anlaşmanın Azerbaycan ve Türkiye açısından enbyararlı maddelerinden bir tanesi budur; bu Zengezur kordonun açılması konusudur.
Bu süreç içerisinde Ermeniler köy ve kasabalardaki tüm binaları ve altyapıyı tamamen tahrip ettiler. Tarlaları fosfor bombalarıyla yakarak uzun yıllar tarım yapılamayacak hale getirdiler ve bölgeye çok sayıda mayın ve bubi tuzağı yerleştirdiler. Bütün bunlar uluslararası hukuka göre savaş suçu ve insanlığa karşı suç fiillerdir.
Rusya Azerbaycan’ın askerî harekâtını önleme konusunda biraz ağır davrandı. Bunun sebebi Avrupa Birliğine ve Amerika’ya yanaşan Paşinyan’a ders verme isteğidir. Nitekim Paşinyan kendi başlattığı savaşın enkazı altında kalmış ve Ermenistan Karabağ’ı terk etmek zorunda kalmıştır. Paşinyan halen ülkesinde ağır eleştirilere maruzdur ancak istifa etmek niyetinde değildir çünkü arkasında Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği vardır.
10 Aralık’ta da Bakü’de yapılan Zafer törenlerine Aliyev ve Erdoğan birlikte katılarak dünyaya dayanışma mesajı vermişlerdir.
Törenler sırasında Aliyev; Türkiye, Rusya, İran, Azerbaycan, Gürcistan ve eğer arzu ederse Ermenistan arasında altılı bir platform kurulmasını önermiştir.
Öneriye Erdoğan da destek vermiştir. Aliyev’in platform önerisi değerlendirecek olursak Ermenistan dışındaki 5 millet arasında böyle bir platform kurulması yararlıdır, ancak; Ermenistan’ın bu platforma katılması son derece hatalı olur. Zira, halen Ermenistan
Anayasası’nın başlangıç maddesi giriş bölümünde Ağrı Dağı Ermenistan devletinin simgeleri arasında sayılmıştır.
Yine anayasanın ‘bizim birincil belgemizdir, öncelikli bölgemizdir,’ dediği Ermenistan bağımsızlık Bildirgesi’nde Türkiye’nin Doğu Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz Bölgesi’nin bir kısmı Batı Ermenistan adıyla Ermenistan toprağı olarak gösterilmektedir.
6 Aralık 1989’da Ermenistan parlamentosu 1921 tarihli Moskova Antlaşmasının feshetmiştir. Bunu feshetmekte Türkiye ile imzaladığı Kars Antlaşması’nı da tanımadığını yani; Türk sınırlarını da kabul etmediğini de deklare etmiş olmaktadır.
Nitekim Ermenistan bağımsızlığını kazandıktan sonra Türkiye ile sınırların dokunulmazlığını ve toprak bütünlüğünü içeren bir dekorasyon imzalamayı reddetmiştir.
Bu konuda iki Ermenistan devlet adamı ifadeleri önem taşıyor biri Ermenistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Koçaryan, mevcut Türk-Ermeni sınırını soykırım sonucunda oluştuğunu şartlar değiştiği takdirde sınırın yeniden sorgulanabileceğini ifade ediyor.
İkinci kişi ise Taşnak Parti temsilcisi Kiro Manoyan.
Ermenistan’ın iade edilmesini talep ettiği topraklar şu anda Türklerin elinde, Yarın bu topraklar Kürtlerin eline geçerse onlardan bize vermelerini isteyeceğiz ifadesini kullanıyor.
Yine, Ermenistan’ın Bir önceki devlet başkanı Serkisyan bir bilgi yarışmasında bir öğrencinin kendisine sorduğu soruya cevaben, ‘Yukarı-Karabağ’ı biz aldık, Ağrıyı da siz alın ifadesini kullanıyor.’
Nitekim Koçaryan dan başlayarak Koçaryan-Serkisyan-Paşinyan dönemlerinde sürekli Batı Ermenistan’ın Türkiye işgali altında olduğu ifadesi kullanılmıştır. Batı Ermenistan denilen yer Türkiye’den 20 kadar ili ihtiva etmektedir. Haritada görüyorsunuz.
Ermenistan’ın Dışişleri Bakanlığı’nın resmi web sitesinde bile bile Türk toprakları ve Azerbaycan topraklarının bir kısmı büyük Ermenistan adı altında gösterilmektedir.
Ermenistan bir de kendi ülkesinde Batı Ermenistan devlet televizyonu adlı bir kanal kurmuştur. Kanalın logosunu görüyorsunuz. Bu kanal 7gün 24saat yayın yaparak Türkiye topraklarındaki vilayet ve kasabaları ‘Batı Ermenistan’ın Antakya şehrinde bir takım tarihi eserler bulundu,’ ‘Batı Ermenistan’ın Van şehrinde 4.7 şiddetinde deprem oldu,’ gibi Türk topraklarını Ermenistan’a mal eden haberler yapmaktadır.
Bu haberler arasında 21 Aralık 2020 tarihinde yapılan bir haberde ise Batı Ermenistan devlet parlamentosunun Cenevre’de teşkil edildiği, Sürgünde Ermeni parlamentosu Batı Ermenistan devlet parlamentosu kurulduğu ifade edilmiştir ve burada parlamento seçimlerinin yapıldığı ve milletvekillerinin belirlendiği ifade edilmiştir, toplantının resmini görüyorsunuz altta video bağlantısı var, Arzu edenler o videoya girip toplantısı neler konuşulduğu Türkçe olarak bozuk bir Türkçe ile Ermenistan Sözde devlet radyosu televizyondan izleyebilirler.
Evet şimdi bütün bunları bir araya getirdiğimizde Ermenistan’ın Karabağ’dan kendi isteğiyle çekilmediği saldırgan tavrını ileride de sürdüreceğini güçlendiğinde tekrar saldırganlığa başlayacağının açık olduğu Türkiye ile Azerbaycan üzerindeki hiçbir hedefinden ve iddiasından vaz geçmediği ve bu nedenle kapıların açılması söylemenin gündeme getirilmesinin son derece yersiz ve gereksiz olduğu ortaya çıkıyor. Sonuç olarak Türkiye ve Azerbaycan’a karşı yürüttüğü yayılmacı ve tehditkâr politikanın söylemlerinden vazgeçmeden, Gümrü ve Kars antlaşmalarını tanıdığını resmen bekletmeden Ağrı Dağı ve batı Ermenistan sözcüklerini anayasasından ve bağımsızlık bildirgesinden çıkartmadan Ermenistan devlet televizyonu adını verdiği televizyon kanalını kapatmadan, Sürgünde Sözde pat Ermenistan parlamentosu oy verdiği parlamentoyu dağıtmadan feshetmeden, Türkiye üzerindeki soykırım iddialarından vazgeçtiğini açıklamadan ve Azerbaycan topraklarından tamamen çekinmeden Türkiye’nin Ermenistan Hudut kapısını açması diye bir şey asla söz konusu olmamalıdır.
Bu ülke ile diplomatik ilişki tesis edilmemelidir ve hiçbir platformda Ermenistan’da birlikte yer alınmamalıdır.
Ayrıca Hocalı’da ve Karabağ’da işledikleri savaş suçları ve insanlığa karşı suç fiilleri nedeniyle geçmiş devlet başkanları olan Koçeryan, Serkisyan dahil olmak üzere Paşinyan dahil uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmalıdır. Bu amaçla Azerbaycan’ın bu liderleri için uluslararası Ceza Mahkemesi’nde dava açması gerekmektedir.