Emre Yücel

Total 19 Posts

Türkiye Cumhuriyeti’nin 101. Yılında Türk Milletine Karşı İftiralara Yanıt: Tarihin Gerçeklerini Savunmak

Türkiye Cumhuriyeti’nin 101. Yılında Türk Milletine Karşı İftiralara Yanıt: Tarihin Gerçeklerini Savunmak

Emre Yücel

Türkiye Cumhuriyeti’nin 101. yılını kutlarken, Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik asılsız iftiralar ve tarihsel gerçeklerin çarpıtılmasıyla mücadele etme zorunluluğumuzun bir kez daha altını çiziyoruz. Türkiye’yi karalamak amacıyla sürdürülen ve Osmanlı’nın 1915 Sevk ve iskan kararını “soykırım” olarak nitelendiren bazı Batılı oluşumlar, bu konuyu uluslararası arenada ideolojik çıkarlarına alet etmektedir. Tarihi gerçekleri çarpıtarak Türk milletini suçlayan bu ithamların kökeni, siyasi saiklerle desteklenen bir dezenformasyon kampanyasına dayanmaktadır. İş o raddeye varmıştır ki, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk ve arkadaşlarının Türk Milleti’yle birlikte geliştirdiği muazzam devrimlere kara çalmak için yalancı ve iftiracı bazı çevreler güya Yunan, Asuri veya Süryani, Pontus gibi soykırımlardan bahsetmekte, Kurtuluş Savaşı’nda en büyük savaş suçlarını işlediği için suçlu bulunan Yunanistan değilmiş gibi, veya hem Birinci Dünya Savaşı’nda hem öncesinde korkunç katliamlar yapan Andranik gibi soykırımcı manyakları destekleyen hainler yokmuş gibi bu devasa yalanlarına tüm hızlarıyla devam etmektedirler.

Amaç Atatürk’ü ve Türk Devrimi’ni tüm kayıtlardan silmek ve Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte Türkleri yok etmektir.

1915 ve Cumhuriyeti suçlayan “soykırım” iddiaları, özellikle bazı Batılı çevreler ve Ermeni lobileri tarafından siyasi çıkarlar doğrultusunda Türkiye’ye karşı ırkçı bir nefret kampanyasına dönüştürülmüştür. Bu iftiraların ardında, tarihsel doğrulara uymayan, akademik etik ilkelerini ihlal eden bir dezenformasyon süreci yer almaktadır. Bu konuda ASALA’nın veya Fanatik yalancı iftiracıların devamı olan bazı kendini bilmezler arasında son zamanlarda aldıkları finansman yardımı ile öne çıkan önemli destekçiler bulunmaktadır.

Bu kampanyanın önde gelen destekçilerinden olan Taner Akçam ve Hans Lukas Kieser, tarihsel olguları ve arşivlerdeki belgeleri görmezden gelerek, Türkiye’ye karşı ırkçı iftiraları destekleyen bir çizgide yayın yapan güruhun önde gelen kişilikleridir. Bu kişiler, sahte belgeler ve güvenilir olmayan kaynaklarla Türkiye’ye karşı kin ve nefret söylemini yaygınlaştırmakta ve tarih bilimini ideolojik propaganda aracı olarak kullanmaktadır. Özellikle, Akçam’ın şaibeli geçmişi hakkında daha kapsamlı yayınlar bulunmaktadır.

Akçam ve Kieser, Türkiye’yi soykırım suçlamalarıyla uluslararası arenada zor durumda bırakmayı hedeflerken, tarihsel gerçeklerden uzak, ideolojik bir söylem geliştirmektedir. Özellikle Akçam, Andonyan Belgeleri gibi sahte ve bilimsel olarak geçerliliği olmayan materyalleri öne sürerek Talat Paşa ve İttihat ve Terakki liderlerine yönelik suçlamalarda bulunmaktadır. Ancak bu belgeler, Prof. Dr. Şinasi Orel ve Süreyya Yuca gibi tarihçiler tarafından detaylıca incelenmiş ve sahte oldukları bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

Ermeni İddialarına Karşı Türkiye’nin Verdiği Yanıtlar ve Gerçekler

Türkiye, 1915 olaylarına dair tarihi gerçekleri defalarca uluslararası toplumla paylaşmış, Osmanlı arşivlerini bağımsız araştırmalara açarak bu konuda şeffaflığını kanıtlamıştır. Ermenistan ve yurt dışında Ermeni Soykırımı İftirası (ESİ) siyasetinden milyonlar kazanan Ermeni diasporasının desteklediği bazı kurumlar, ellerinde var olduğunu iddia ettikleri bilgi ve belgeleri, arşivlerini açmamaktadırlar. Bruce Fein’in defalarca belirttiği gibi bu arşivleri açıp, uluslar arası yetkin bir mahkemede Türkiye Cumhuriyeti’ni dava edebilirler. Ancak etmemeleri ellerinde kanıt olmadığını, olmayan bir suça dair bir kanıtlarının bulunmadığını ve mahkeme önünde kötü duruma düşeceklerini bildiklerini işaret etmektedir.

Öte yandan Osmanlı arşivlerinde yer alan belgeler, sevk ve iskân kararının bir güvenlik tedbiri olarak alındığını, Osmanlı topraklarında yaşanan isyan ve cephe gerisinde oluşan tehditlere karşı bir önlem olarak uygulandığını göstermektedir. Örneğin, tarihçiler Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Dr Mehmet Perinçek, Dr Jeremy Salt, Prof. Gunther Lewy, Prof. Michael M. Gunter, Dr. P. Walsh, Dr. Maxime Gauin, Dr. C.J. Heinrich, Dr Ömer Lütfi Taşçıoğlu, Prof. Bernard Shaw ve Dr. Justin McCarthy gibi önemli bilim insanları ile Saygıdeğer Avukat ve Anayasa Uzmanı Bruce Fein, 1915 olaylarının soykırım olarak tanımlanamayacağını, Osmanlı Devleti’nin asıl amacının savaş dönemi güvenliğini sağlamak olduğunu detaylı araştırmalarıyla ortaya koymuşlardır (Bu konudaki daha geniş inceleme için 12 Ayda 12 Mülakat adlı eserin tanıtımını bekleyiniz). Örneğin, Bruce Fein, uluslar arası mahkemelerde kanıt olarak kullanılabilecek Boghos Nubar Paşa gibi Osmanlı’ya ihanet eden hainlerin Paris Sözleşmesi sırasındaki sözlerini kaynak ve kanıt göstererek belirtmiştir. Bu bile kendi başına ağırlığı olan bir kanıttır. Bu araştırmalar, soykırım iddialarının yalnızca siyasi bir söylem olarak kullanıldığını ve tarihi gerçeklerle uyuşmadığını göstermektedir.

Bizler de defalarca TADA Weekly sayfalarından bunları dile getirdik.

Cengiz Özakıncı, Türkiye’ye yönelik bu ırkçı ve çarpıtılmış iddialara karşı önemli bir savunma geliştirmiştir. Özakıncı, Batılı kaynakların seçici biçimde kullanılmasının yanıltıcı olduğunu, Osmanlı arşivlerindeki belgelerin göz ardı edilmesinin akademik ahlakla bağdaşmadığını belirtmiştir. Özakıncı’ya göre, bu tür yayınlar, bilimsel objektifliği reddeden, tarih bilimine uymayan, ideolojik temelli ve siyasi saiklerle yürütülen bir kampanyanın parçasıdır. Özakıncı’nın çalışmaları, bu iftiraların tarih biliminin gerekleriyle örtüşmediğini ve Türk milletine karşı sürdürülen nefret söyleminin bilimsel dayanaktan yoksun olduğunu gözler önüne sermektedir.

Fanatik Ermeni ve Yunan Irkçılarının İftiraları

Türkiye’nin ekonomik zayıflığından ve bazı güç sahiplerinin fanatik siyasal görüşleri nedeniyle Atatürk’e karşı akıl almaz nefretlerinden cesaret alan fanatik Ermeni ve Yunan grupları, Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e karşı nefret dolu, çarpıtılmış bir tarih uydurmasıyla uluslararası arenada Türkiye’yi zor durumda bırakmaya çalışmaktadırlar. Bu gruplar, asılsız soykırım iddialarını bilimsel olmayan, ideolojik kaynaklardan yararlanarak dünya genelindeki parlamentolara, okullara ve üniversitelere yaymaktadırlar. Özellikle Batı’da, okullarda ve üniversitelerde Türk çocuklarına ve Türkiye’ye karşı nefret söylemleri içeren eğitim materyalleri ve ders programları kullanılmakta, genç nesiller bu çarpıtılmış bilgilerle yetiştirilmektedir. Bu söylemleriyle IŞİD, El Kaide, El Şabbab, Boko Haram, PKK ve ASALA gibi terör gruplarından aşağı kalmamaktadırlar.

Bu propagandalarda, özellikle Hans Lukas Kieser, Taner Akçam gibi yazarların çalışmaları öne çıkmaktadır. Bu kişiler, uzun yıllardır Türkiye aleyhinde çalışmalarda bulunan ve tarihsel olayları çarpıtarak Türkiye’ye soykırım iftirası ile birlikte çeşitli başka iftiralar atan kişilerdir. Hans Lukas Kieser ve Taner Akçam gibi isimler, bilimsel ahlaka uymayan, doğrulanmamış ve taraflı kaynakları kullanarak hazırladıkları yayınlar sayesinde, Batı’da geniş yankı uyandırmakta ve büyük destek görmektedirler. Bu yazarlar, aslında akademik geçerliliği olmayan, birçoğu eskiden reddedilmiş kaynaklara dayanan çalışmalarıyla, tarihsel gerçekleri çarpıtarak Türkiye’ye yönelik önyargılı bir atmosferin yaratılmasına katkıda bulunmaktadırlar.

Hans Lukas Kieser, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarına odaklanan yazılarıyla bilinen bir derlemecidir ve özellikle Ermeni olayları üzerine yazdığı eserlerde Türkiye’yi eleştirmekten çok aşağılamaya çalışan bir bakış açısı sergiler. Kieser, 1915 olayları ve Türk-Ermeni ilişkileri konusunda, Ermenilere soykırım yapıldığı iddiasını savunmakta ve Türkiye’yi bu konuda tarihsel bir sorumlulukla yüzleşmeye çağırmaktadır. Özellikle Talat Paşa ve dönemin İttihat ve Terakki Cemiyeti liderlerine dair, “soykırım kararı aldıkları” ve “Ermeni toplumuna yönelik sistematik bir imha sürecini başlattıkları” gibi asılsız ve yalan iddialarda bulunmaktadır.

Kieser, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü de dolaylı olarak eleştirir ve Atatürk’ün Osmanlı’dan devraldığı bazı politikaları Cumhuriyet döneminde de devam ettirdiğini öne sürer. Kieser’e göre Atatürk bir soykırımcı diktatör, Türkiye Cumhuriyeti ise Lozan sırasında ilan edilen bir İngiliz planıdır. Türkleri, Türk Devrimi’ni ve Lozan Zaferi’ni küçük gören ırkçı bir tavır sergilenmektedir. Aslında Cumhuriyet’in ilanının Lozan’dan daha sonra olduğunu fark edemeyecek kadar gözünü karalar bürümüş Kieser’in iddiaları, Batı’da bazı çevrelerce destek bulsa da Türkiye’de pek çok tarihçi tarafından eksik, yanlı ve siyasi temelli bulunarak reddedilmektedir. Türk milletini mide bulandıran bir hayrette bırakan asıl konu, Kieser gibi akademik ahlaktan uzak bir tüccarın iftiralarını atması için ileri diye bilinen bazı üniversitelerin verdiği finansal desteklerdir.

Hans Lukas Kieser’in Başlıca İddiaları

  1. Soykırım İddiası: Kieser, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1915 yılında Ermenilere karşı soykırım yaptığını ve İttihat ve Terakki liderlerinin bu konuda organize bir politika izlediğini savunmaktadır. Kieser’e göre, Ermenilerin sevk ve iskanı sırasında yaşanan ölümler, “etnik bir temizlik ve soykırım politikasının parçasıdır.
  2. Talat Paşa ve İttihat ve Terakki’nin Sorumluluğu: Kieser, Talat Paşa ve diğer İttihat ve Terakki liderlerinin, Ermeni toplumuna yönelik sistematik bir imha politikası yürüttüğünü iddia eder. Ona göre, Talat Paşa’nın 1915 olaylarında sorumluluğu büyüktür ve bu liderler, Anadolu’daki Ermeni nüfusu bilinçli olarak ortadan kaldırma amacı gütmüşlerdir.
  3. Cumhuriyetin Kuruluşuna Etkiler: Kieser, Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerindeki milliyetçi politikaların bir devamı olduğu ve Ermeni olaylarında sorumlu olan kadroların bir kısmının Cumhuriyet döneminde de etkili roller üstlendiğini ileri sürmektedir. Bu bağlamda, Atatürk’ün, Osmanlı’daki bu politikaları eleştiriden muaf tuttuğu iddiasını ortaya koymaktadır.

Cengiz Özakıncı’nın Hans Lukas Kieser’e Yanıtları

Türk tarihçi ve araştırmacı yazar Cengiz Özakıncı, Hans Lukas Kieser ve benzeri soykırım tacirlerinin Türkiye’ye yönelik bu iddialarına yanıtlar vermiş ve Kieser’in tezlerine eleştirel bir perspektiften yaklaşmıştır. Özakıncı, Kieser’in iddialarını tarihsel verilerle çelişkili, eksik bilgiye dayalı ve siyasi saiklerle oluşturulmuş olarak değerlendirir. Özellikle, Osmanlı Devleti’nin zor bir dönemden geçtiği yıllarda aldığı sevk ve iskân kararının bir soykırım olarak nitelendirilemeyeceğini savunur. Özakıncı’nın Kieser’e yönelik başlıca yanıtları şöyledir:

  1. Soykırım İddiasının Tarihsel Temelsizliği: Özakıncı, 1915 olaylarının soykırım olarak adlandırılmasının tarihsel verilerle uyuşmadığını ve bu olayların, Osmanlı İmparatorluğu’nun savaş şartlarında aldığı bir ‘sevk ve iskân’ kararı olduğunu belirtir. Osmanlı Devleti’nin Ermenileri sevk ve iskânı, cephe gerisinde meydana gelen güvenlik sorunları, ihanet ve isyanlardan kaynaklanmıştır. Örneğin, Osmanlı Ordusu’ndaki Ermeni aşçılar Osmanlı askerlerinin ekmeklerine zehir katmış, Ermeniler çeşitli yerlerde ayaklanarak telgraf tellerini kesmiş, askerlerin cephede bulunması fırsatını geride bıraktıkları savunmasız kadın ve çocuklara katliam yaparak değerlendirmiştir. Osmanlı o sırada Çanakkale’de, Seddülbahir’de ve Doğuda Ruslara karşı savunma yapmaktaydı. Bu bağlamda, soykırım niyetiyle hareket edilmediğini, amacın güvenlik sağlamak olduğu kanıtlarıyla ortaya konmuştur.
  2. Talat Paşa ve İttihat ve Terakki’nin Savunulması: Özakıncı, Talat Paşa ve İttihat ve Terakki Cemiyeti liderlerinin soykırım gibi bir niyetlerinin olmadığını ve 1915 sırasında alınan sevk ve iskân kararının devletin bekası için zorunlu bir güvenlik tedbiri olduğunu belirtir. Bu önderlerin, devletin parçalanmasını önlemek amacıyla bu tür bir sevk ve iskân kararı aldığını ve Ermeni çetelerinin cephe gerisindeki eylemlerini engellemek için böyle bir yol izlendiğini belgeleriyle göstermektedir.
  3. Cumhuriyetin Kuruluşuna Etkiler ve Atatürk’ün Rolü: Özakıncı, Cumhuriyet’in Osmanlı’dan bağımsız, laik ve modern bir ulus devlet olarak kurulduğunu, Atatürk’ün İttihat ve Terakki’nin devamı gibi bir düşünceye sahip olmadığını belirtir. Kieser’in, Cumhuriyet’in Osmanlı’nın milliyetçi politikalarının devamı olduğu yönündeki tezini reddeder ve Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni tamamen yeni bir temel üzerine kurduğunu savunur. Atatürk, Osmanlı’dan miras alınan her şeyi kabul etmemiş, aksine modern ve bağımsız bir Türkiye yaratma amacıyla birçok devrim gerçekleştirmiştir.
  4. Tek yanlı ve kanıtsız anlatım: Özakıncı, Kieser gibi soykırım ticaret erbabının, Batılı kitapları seçici biçimde kullanarak ve Osmanlı arşivlerindeki ve hatta Batılı kaynaklardaki soykırım karşıtı bilgi ve belgelere yer vermeyerek tek taraflı bir anlatıyı gösteren kanıtları sunmaktadır. Kaynak gösterildiği taktirde bahse konu olan soykırım iftirasını çökertecek olan nesnel kanıtları göz ardı etmesinin nedeni bazı finansal desteklerden mahrum kalması anlamına gelebilir. Özakıncı, Kieser’in kullandığı iftira kaynaklarının, Ermeni lobilerinin ve Batılı güçlerin Osmanlı’yı parçalama çabalarının etkisi altında oluşturulan ve nesnellikten uzak uydurmalar olduğunu kanıtlarıyla ve çelişkileriyle göstermektedir. Özakıncı, Türkiye’nin arşivlerinin de incelenmesi ve olayların her iki tarafın belgeleriyle ve akademik ahlaka uygun olarak klinik bir bakış açısıyla ele alınması gerektiğini vurgulamaktadır.

Cengiz Özakıncı’nın Akademik Eleştirisi

Cengiz Özakıncı, Kieser gibi tarihçilerin akademik ahlaka uymayan, bilimsel tarafsızlık ilkesini ihlal eden yaklaşımlar sergilediğini belirtir. Ona göre, Kieser ve benzeri tarihçiler, Batı’nın siyasal ajandasına hizmet eden ve tarihi gerçeklerden çok siyasi propagandayı esas alan bir bakış açısıyla hareket eden soykırım tacirleridir. Aynı terimi Sevgili ve saygıdeğer Şükrü Server Aya’da kullanmıştır. Özakıncı, tarih biliminin objektif, kaynaklara dayalı ve çok boyutlu bir yaklaşım gerektirdiğini savunarak, tarih yazımında tarafsızlığın önemini vurgulamaktadır.

Özakıncı’nın bu eleştirileri, Türkiye’deki pek çok tarihçi ve daha da önemlisi Türk Milleti tarafından da paylaşılmakta ve Kieser gibi isimlerin çalışmalarının, Türkiye’ye karşı yürütülen siyasi bir kampanyanın parçası olduğu düşünülmektedir. Özakıncı, Türkiye’nin haklarını savunmak, tarihin çarpıtılmasına karşı durmak ve Türk milletinin çıkarlarını korumak amacıyla nesnel ve ‘gerçek’ kanıtlara dayalı tarih çalışmalarının yapılmasının önemine dikkat çekmektedir.

Kieser’in bakış açısına yakın bir başka tüccar da Taner Akçam’dır.

Taner Akçam, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde yaşanan 1915 olayları konusunda soykırım iddialarını savunan ve Türkiye’nin bu dönemde Ermenilere karşı sistematik bir imha politikası yürüttüğünü öne süren ve Türkiye’den işlediği yüz kızartıcı suçlar ve terörist bir gruba mensup olması yüzünden kaçan bir başka soykırım tüccarıdır. Akçam, kitaplarında Ermeni Soykırımı’nın hem İttihat ve Terakki liderleri hem de dönemin Osmanlı yönetimi tarafından planlandığını ve uygulandığını iddia etmektedir. Akçam’ın tezleri, Osmanlı arşivlerine dayanan gerçek kanıtlarla yapılan çalışmalara karşıt bir duruş sergilemektedir.

Taner Akçam’ın Başlıca İddiaları

  1. Soykırım İftirası: Taner Akçam, 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelendirir ve Osmanlı yönetiminin Ermeni nüfusu ortadan kaldırmak amacıyla planlı bir soykırım politikası yürüttüğünü savunur. Akçam’a göre, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önde gelen liderleri, Ermenileri Anadolu’dan temizlemeyi amaçlayan bir plan doğrultusunda hareket etmişlerdir.
  2. Talat Paşa ve Andonyan Belgeleri: Akçam, Ermeni tehcirinden sorumlu olan en önemli isimlerden biri olarak Talat Paşa’yı işaret eder ve bu iddiasını desteklemek için Andonyan Belgeleri (veya Talat Paşa Telgrafları) olarak bilinen belgeleri öne sürer. Akçam, bu belgelerde Talat Paşa’nın Ermenilere yönelik tehcir ve imha talimatları verdiğini iddia eder ve Andonyan Belgeleri’ni bu tezi için temel kaynaklardan biri olarak kabul eder.
  3. Osmanlı Arşivlerinin Güvenilirliğini Reddetmesi: Taner Akçam, Türkiye’deki resmi arşivlerin güvenilir olmadığını, belgelerin manipüle edildiğini veya yok edildiğini iddia eder. Bu nedenle Osmanlı arşivlerinin soykırım meselesinde güvenilir bir kaynak olarak kabul edilemeyeceğini savunur ve Batılı arşivler ve Batı destekli kaynaklara dayanarak tezini geliştirir. Bunu yaparken Ermenistan ve Ermeni diasporasının arşivlerinin açık olmadığını ve bu arşivlerde ne olduğunu kimsenin göremediğini göz ardı eder. Yine Osmanlı arşivlerinin İngilizlerin işgali sırasında Malta Yargılamaları’na kaynak olarak didik didik arandığını ve hiçbir kanıt bulunamadığını seçici bir hafıza ile unutur.

Taner Akçam’a Yöneltilen Eleştiriler ve İddialarının Çürütülmesi

Taner Akçam’ın bu iddiaları, Türkiye’de ve uluslararası alanda birçok tarihçi tarafından eleştirilmiş, özellikle Andonyan Belgeleri’nin sahteliği ve Osmanlı arşivlerinin güvenilirliği konularında ciddi karşı argümanlar sunulmuştur. İşte Akçam’ın iddialarına yönelik başlıca eleştiriler:

  1. Andonyan Belgeleri’nin (Talat Paşa Telgrafları) Sahteliği

Andonyan Belgeleri, Aram Andonyan isimli bir Ermeni dragoman (kendisi Morgenthau’nun emrinde çalışan bir tercüman idi) tarafından 1920’lerde yayımlanan ve Talat Paşa’nın Ermenilere yönelik imha talimatları verdiğini öne süren belgelerdir. Ancak bu belgelerin sahteliği, birçok tarihçi ve araştırmacı tarafından ortaya konmuş ve bu belgelerin tarihi bir geçerliliği olmadığı ispat edilmiştir. Andonyan’ın sunduğu telgraflar, Prof. Dr. Şinasi Orel ve Prof. Dr. Süreyya Yuca gibi tarihçiler tarafından detaylı bir incelemeye tabi tutulmuş ve bu belgelerin sahte olduğu tespit edilmiştir. Orel ve Yuca’nın çalışmaları, Andonyan Belgeleri’ndeki tarih, imza, kaşe ve Osmanlı telgraf formatına dair tutarsızlıkları gözler önüne sermiştir.

    • Kaşe, sıra numarası ve İmza Uyumsuzlukları: Belgelerde yer alan kaşe, iletişim sıra numarası ve imzaların Osmanlı İmparatorluğu’nun resmi yazışmalarında kullanılan formatla uyuşmadığı, tarih ve belgelendirme usullerine aykırı olduğu tespit edilmiştir.
    • Dil ve Yazım Hataları: Belgelerde Osmanlıca gramer hataları ve Osmanlı telgraf formatında bulunmayan ifadeler yer almaktadır. Bu durum, belgelerin o döneme ait olmadığını ve bilinçli olarak üretildiğini göstermektedir.
    • Belge Formatı ve Tarihsel Tutarsızlıklar: Andonyan Belgeleri, Osmanlı telgraf ve yazışma protokollerine uymayan bir formatta hazırlanmış olup, bu belgelerin gerçekten Osmanlı arşivlerinden çıkma olmadığı tespit edilmiştir.
  1. Talat Paşa’nın Sevk ve İskân Kararındaki Amacı

Taner Akçam, Talat Paşa’nın sevk ve iskân politikasının Ermenilere yönelik bir soykırım amacı taşıdığını iddia etse de tarihçiler bu konuda farklı bir bakış açısı sunmaktadır. Sevk ve iskân kararı, Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı sırasında yaşadığı güvenlik kaygıları ve cephe gerisindeki Ermeni çetelerinin isyanları sonucu alınmış bir zorunluluk olarak görülmektedir. Kanıtlara ve olgulara klinik olarak yaklaşabilen akademik ahlaka sahip tarihçiler, Osmanlı Devleti’nin amacının bir etnik temizlik ya da soykırım değil, güvenliği sağlamak olduğunu belirtmektedirler. Bu görüşe göre, sevk ve iskanın amacı Ermeni nüfusu yok etmek değil, savaş şartlarında cephe gerisinde oluşabilecek güvenlik sorunlarını kontrol altına almaktır. Buna bir örnek ABD’nin II.Dünya Savaşı sırasında Japonlara uyguladığı sevk ve iskân kararının bir benzeridir.

  1. Osmanlı Arşivlerinin Güvenilirliği

Akçam’ın Osmanlı arşivlerinin güvenilir olmadığı iddiası, birçok tarihçi tarafından haksız bir yaklaşım olarak ele alınmaktadır. Türkiye, Osmanlı arşivlerini Ermeni meselesine dair araştırma yapmak isteyen tüm akademisyenlere açık hale getirmiş ve şeffaflık sağlamıştır. Buna rağmen, Akçam, bu arşivlerin güvenilir olmadığını öne sürmekte ve başka kitapları veya uydurulmuş Andonyan mektupları veya yine yalan Talat Paşa mektuplarını tek taraflı olarak kaynak kabul etmektedir. Bu durum, bilimsel nesnellik ve ahlak ilkesine aykırı olarak değerlendirilmekte nesnel tarihçiler tarafından eleştirilmektedir. Bu eleştiriler, Osmanlı arşivlerinin açık ve güvenilir olduğunu, Türkiye’nin tarihi şeffaf bir şekilde ele aldığını kanıtlarıyla savunmaktadır. Örneğin Prof Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun görev  yaptığı Ermeni olayları konusundaki uluslar arası konsorsiyum Ermenistan ve diğer ülkelerden gelen araştırmacılara Osmanlı Arşivleri’ni açmıştır ancak Ermenistan ve Ermeni Diasporası kendi arşivlerini açmamıştır ve bu gidişle de açmayacaktır. Bu arşivlerde neyin gizlendiği tüm dünyanın ve özellikle bu konuda aydınlanmak için araştırma yapmak isteyen bilim insanlarının ve araştırmacılarının merak ettikleri bir konudur. Açıkçası, elinde bu kadar değerli belge ve kanıtlar olduğunu öne süren Ermenistan’ın veya Ermeni Diasporasının bu gizli kanıtlara dayalı uluslar arası yetkin bir mahkemede Türkiye Cumhuriyeti’ni veya Türkleri mahkemeye vermemesi anlaşılır gibi değildir. Buradan çıkarım yapılacak tek sonuç, soykırım iddiasının temelinde hiçbir kanıtın olmaması ve bu iddianın sadece ırkçı ve nefret temelli bir iftira olmasıdır.

  1. Çarpıtılmış Kaynak Kullanımı ve Akademik Ahlak Eleştirisi

Taner Akçam’ın iddialarına yönelik eleştirilerden biri de akademik ahlak açısından çelişkili bir yöntem izlemesi üzerinedir. Akçam’ın çalışmaları, Batı’daki Ermeni lobileri tarafından desteklenen kaynaklara dayanmakta ve çoğunlukla Osmanlı arşivlerinden bağımsız olarak yazılmaktadır. Türkiye’deki birçok tarihçi, Akçam’ın tarih bilimine uymayan, tek taraflı ve ideolojik temelli bir bakış açısıyla hareket ettiğini savunmaktadır. Doç. Dr. Mehmet Perinçek, Dr Maxime Gauin gibi araştırmacılar, Akçam’ın kaynakları seçici olarak kullandığını, çelişkili bilgileri kendi tezine uygun ve seçici bir hafıza ve bakış açısıyla yorumladığını belirtmektedir.

  1. Ermeni İsyanları ve Çete Faaliyetlerinin Göz Ardı Edilmesi

Taner Akçam’ın çalışmaları, 1915 olaylarında Osmanlı İmparatorluğu’nun karşı karşıya kaldığı güvenlik tehditlerini büyük ölçüde görmezden gelmektedir. O dönemde Osmanlı topraklarında Ermeni çetelerinin faaliyetleri ve Rus İmparatorluğu ile iş birliği yapmaları, Osmanlı İmparatorluğu’nun tebası ve vatandaşı olan Ermenilerin ihanet etmeleri, silah altına alındıkları orduya karşı savaş sırasında askeri ihanette bulunmaları ve düşman saflarına geçmeleri sevk ve iskân kararının alınmasının başlıca sebeplerindendir. Akçam’ın bu çete ve ihanet faaliyetlerini göz ardı etmesi, olayların bütüncül bir şekilde ele alınmadığı ve tek taraflı bir bakış açısıyla yazıldığı eleştirilerine neden olmaktadır.

Taner Akçam’ın iddiaları, birçok tarihçi tarafından eksik, tek taraflı ve siyasi saiklerle yönlendirilmiş olarak değerlendirilmektedir. Andonyan Belgeleri’nin sahteliği ve Osmanlı arşivlerinin güvenilirliği konusunda yapılan çalışmalar, Akçam’ın tezi üzerine ciddi soru işaretleri bırakmaktadır. Türkiye’deki ve dünya genelindeki birçok saygın tarihçi, 1915 olaylarını tarafsız bir şekilde incelemenin ve tarih bilimine uygun bir yaklaşımla ele almanın önemine vurgu yapmaktadır. Akçam’ın savunduğu soykırım tezinin bilimsel temellere dayandırılmadığı ve tarih biliminin gerektirdiği çok yönlü analizden yoksun olduğu yönündeki eleştiriler, onun çalışmalarının daha çok ideolojik bir yaklaşımı yansıttığına işaret etmektedir.

Fakat bunun gibi yalan ve iftiraya dayanan yayınlar yapan tuhaf kişiliklere destek akademik açıdan öne çıkmasını arzu ettiğimiz halde bunun tersini yapan bazı üniversitelerden gelmektedir.

Akademik Çarpıtma ve Finansal Destekler

Hans Lukas Kieser, Taner Akçam ve benzeri isimler, bu çalışmalarını devam ettirebilmek için ABD ve Avrupa’daki çeşitli fonlardan yüzbinlerce dolarlık “grant” (hibe) desteği almaktadırlar. Bu hibe destekleri, Ermeni ve Yunan lobilerinin etkisiyle sağlanmakta ve bu kişilerin Türkiye karşıtı propagandayı bilimsel bir kılıfa bürüyerek daha geniş kitlelere ulaştırmalarına yardımcı olmaktadır. Bu iftira dolu yayınlara dayanan tuhaf ‘Famagusta’ gibi ırkçı ve yanlı programlar Netflix gibi yaygın platformlarda yayınlanmaktayken, Türkler tarafından yapılan Atatürk konulu programlar, Atatürk’ü silmek ve Türkleri yok etmek amaçlı nefret politikalarının sonucu olarak yayınlanmamaktadır. Batılı ülkelerden gelen bu mali destekler, sözde akademik yayınlar ve seminerler aracılığıyla dünya genelindeki okullarda ve üniversitelerde Türk karşıtı, ırkçı bir algı yaratmak ve yeni nesilleri Türklere karşı nefret dolu yetiştirmek amacı taşımaktadır. Bu yazarlar ve destekçileri, Türkiye’nin tüm hak ve kazanımlarını göz ardı eden ve Türk milletini haksız yere suçlayan korkunç bir masal uydurmak için yoğun bir çaba harcamaktadırlar.

Bu kişiler, sahte belgeler ve güvenilir olmayan kaynaklarla Türkiye’ye karşı kin ve nefret söylemini yaygınlaştırmakta ve tarih bilimini ideolojik propaganda aracı olarak kullanmaktadır.

Ermeni Terör Örgütleri ve ASALA’nın Saldırıları

Bu propagandaya eşlik eden bir diğer olgu ise, 1970’li yıllardan itibaren dünya çapında Türklere karşı sürdürülen Ermeni terör saldırılarıdır. ASALA (Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia) adıyla bilinen terör örgütü, dünyanın dört bir yanında Türk diplomatlarına ve onların ailelerine yönelik suikastlar gerçekleştirmiştir. ASALA, özellikle Avrupa ve Amerika’da Türk temsilciliklerine saldırarak yaklaşık 42 Türk diplomatın ve birçok sivilin hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Bu saldırılar, Ermeni milliyetçi hareketlerinin Türkiye ve Türk halkına karşı şiddet içeren yüzünü gözler önüne sermiştir. Türkiye, bu terör saldırılarına rağmen soğukkanlılığını korumuş ve uluslararası hukukun gerekliliklerine uyarak terörizme karşı mücadelesini sürdürmüştür.

ASALA uluslar arası terör eylemlerini yaparken Paris ve ABD’deki sivillerin de ölmesine ve yaralanmasına, zarar görmesine neden olmuş ve bundan kısa süre sonra kapanmıştır. Çok geçmeden Türkiye’ye karşı ASALA’nın devamı niteliğinde tez ve söylemleri devam ettiren ANCA’nın ABD’de ve benzerlerinin diğer ülkelerde gelmesi ve buna paralel Türkiye’de PKK’nın ortaya çıkması çok manidardır.

Cumhuriyetimizin 101. Yılında Türk Milletine Yönelik İftiralara Karşı Durmak

Cumhuriyetimizin temellerini oluşturan bağımsızlık, adalet ve egemenlik ilkeleri, bu tür iftiralara karşı güçlü bir duruş sergilememizi zorunlu kılmaktadır. Atatürk’ün öncülüğünde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, tarihini çarpıtarak yapılan saldırılara karşı kendi arşivleri ve bilimsel gerçekleriyle her daim yanıt vermektedir. Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihinden devraldığı şeffaflık ve adalet mirasını Cumhuriyet’in ilk yıllarından bu yana savunmuştur. Lotus Davası’nda Mahmut Esat Bozkurt’un uluslararası alanda kazandığı zafer, Türkiye’nin egemenlik haklarını koruma konusundaki kararlılığını simgelemekte ve bu kararlılığın köklerinin ne kadar derin olduğunu göstermektedir.

Acısıyla tatlısıyla, hatasıyla doğrusuyla, tüm Cumhuriyet tarihi bizimdir. Hatalarımızdan ders çıkararak, güçlü yanlarımızı güçlendirmeye ve tarihimize yönelik iftiralara karşı kararlılıkla durmaya devam etmeliyiz. Bu mirası koruyarak ilerlemeli, Cumhuriyetimizin değerlerini her daim savunmalıyız. Yaşasın Cumhuriyet!

Kuva-ı Milliye’ye selam, Mücadeleye Devam!

Kaynakça

  1. Orel, Şinasi, ve Süreyya Yuca. The Talat Pasha “Telegrams”: Historical Fact or Armenian Fiction?. Nicosia: K. Rustem & Bro., 1983.
  2. McCarthy, Justin.
  1. “Death and Exile: The Ethnic Cleansing of Ottoman Muslims, 1821-1922” (Ölüm ve Sürgün: Osmanlı Müslümanlarının Etnik Temizliği, 1821-1922)
    1. The Armenian Rebellion at Van. Salt Lake City: University of Utah Press, 2006.
  1. Özakıncı, Cengiz.
    1. Lozan Tutanaklarında Ermeni İddialarını Çürüten Belgeler https://www.youtube.com/watch?v=nWux9ZwPJrI&ab_channel=Cengiz%C3%96zak%C4%B1nc%C4%B1ileTarihinBilinmeyenY%C3%BCz%C3%BC (28 Ekim 2024 tarihinde ziyaret edildi).
    2. #259 Türkiye Cumhuriyeti’ne Yöneltilen Yalan, Yanlış, Suçlama ve İftiraları Çürüten Belgeler ! https://www.youtube.com/watch?v=meWGSc1a2qU&ab_channel=Cengiz%C3%96zak%C4%B1nc%C4%B1ileTarihinBilinmeyenY%C3%BCz%C3%BC (28 Ekim 2024 tarihinde ziyaret edildi).
  2. Perinçek, Mehmet. Rus Arşiv Belgelerinde Ermeni Meselesi ve Tehcir. İstanbul: Kaynak Yayınları, 2011.
  3. Halaçoğlu, Yusuf. Ermeni Tehciri ve Gerçekler. İstanbul: Timaş Yayınları, 2004.
  4. Michael Gunter: Armenian History and the Question of Genocide” (Ermeni Tarihi ve Soykırım Sorunu)
  5. Prof. Oleg Kuznetsov. “Armenian Nationalism: Origins, Ideology, and Historical Development” (Ermeni Milliyetçiliği: Kökenleri, İdeolojisi ve Tarihsel Gelişimi)
  6. Doç. Dr. Ömer Lütfi Taşcıoğlu. Türk-Ermeni İlişkilerinde Tarihi, Siyasi ve Hukuki Gerçekler
  7. Avukat Uluç Gürkan.
    1. Ermeni Sorununu Anlamak: Malta Yargılaması 1919-1921
    2. Ermeni Katliamı Suçlaması: Yargılama ve Karar – Malta 1919-1921
  8. Bruce Fein
    1. 24 NISAN 2024 TARİHİNDE BAŞKAN JOE BIDEN’IN TÜRKİYE’Yİ GERÇEKLİK TAŞIMAYAN BIR ERMENİ SOYKIRIMI İDDİASINA YASLANARAK YARGILAMASINA TADA’NIN CEVABIDIR. TADA Weekly. https://tadaweekly.org/24-nisan-2024-tarihinde-baskan-joe-bidenin-turkiyeyi-gerceklik-tasimayan-bir-ermeni-soykirimi-iddiasina-yaslanarak-yargilamasina-tadanin-cevabidir/
    2. LIES, DAMN LIES, AND NETFLIX’S “FAMAGUSTA” https://tadaweekly.org/lies-damn-lies-and-netflixs-famagusta/
    3. President Joe Biden Bought and Sold by the Armenian National Committee of America https://tadaweekly.org/author/bruce-fein/page/4/
    4. PRESIDENT BIDEN POWERLESS TO ADJUDICATE GENOCIDE CLAIMS (APRIL 24, 2022) https://tadaweekly.org/author/bruce-fein/page/5/
    5. Critique of statement by president Joe Biden on Armenian remembrance day (APRIL 24, 2021) https://tadaweekly.org/author/bruce-fein/page/5/

Bu kaynaklar, Türkiye’ye yönelik asılsız soykırım iddialarının bilimsel çürütülmesini, Cumhuriyet’in kurucu ilkelerinin tarih boyunca korunan adalet anlayışını ve Türkiye’nin uluslararası alandaki haklarını savunma mücadelesini anlatmaktadır. Daha bahsedemediğimiz nice değerli ve üstün nitelikli bilim insanı ve aydın bu konularda çalışmalar yapmakta ve ısrarla yayınlarıyla doğru ve iyiye katkıda bulunmaktadır.