ABD Başkanı’nın 24 Nisan 2021‘deki talihsiz açıklamasından bir yıldan biraz daha uzun bir süre sonra, Türkleri herhangi bir uydurma soykırım suçlamasıyla hedef tahtasına koymak çok cazip olmalı!
Asılsız Ermeni Soykırımı, asılsız Yunan ve Pontus Soykırımı, asılsız Süryani Soykırımı vb. iddialarla Wikipedia sayfalarında fanatik, ırkçı “nefret lobileri”nin yapmaktan en çok haz aldıkları bu değil mi? Bu asılsız iddiaları okuyunca, “acaba Türklere atfedilmemiş daha ne soykırım var?” diye merak ediliyor, değil mi? Örneğin Holokost için Türkleri de suçlayabilir miyiz? Bazı sözde “soykırım bilginlerinin”, Türkiye’nin Kurucusu Atatürk’ün, tüm zamanların en saygın liderlerinden biri olmasına rağmen, Hitler’in üzerinde Holokost yapması için etkili olduğunu, hatta Hitler’in Atatürk’ün devrimlerini örnek alarak Nazi Almanyası’nı kurduğunu bile öne sürecek kadar acayip iddiaları bir gerçekmiş gibi anlatmaları bir sır değil! Türkiye İkinci Dünya Savaşı’nda yer almamasına ve Holokost’la kesinlikle hiçbir ilgisi olmamasına rağmen, bu çöp bilginleri utanmadan suçu Türkiye’ye ve kurucularına kaydırmaya çalışıyorlar. Acaba daha başka hangi asılsız ve kanıtsız fikirlerini gerçekmiş gibi utanmadan, hem de Ermenilerin Nazilere verdiği destek hakkındaki kanıtlara rağmen, sunacaklar?
Elbette bu sözde “soykırım bilginleri”, “araştırmalarında”, Türklerin Yahudileri Holokost’tan gerçekten kurtardığını belirtmeyi sıkça unutuyorlar. Türklerin, ana vatanlarını, tüm sıkıntılara rağmen sapkın Nazi Almanyası’ndan kaçan Yahudilere açtığını unutuyorlar! Aynı yazarlar, Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermeniler ve Üçlü İtilaf Orduları tarafından Osmanlı Türk nüfusa yönelik etnik temizlik ve katliamları da ihmal ediyor görünüyorlar.
Dolayısıyla Amerika’da şu anda gördüğümüz “her şey için Türkleri suçlayalım” kampanyası gırla gidiyor! Güya Kemalizm’in ırkçı bir doktrin olduğunu PKK’lılardan ve ırkçı Ermenilerden önce Batılılar ‘bilimsel’ makalelerde savunuyor!
ABD’de yerleşik Türk karşıtı, ırkçı nefret lobilerinin düşünce tarzı şudur. “Özellikle, yerleşik Batı milletleri içinde iş kuran, ortak ekonomik ve sosyal çıkarları olan Türkleri küçük düşürelim. Her nasılsa, Türklerin suçu çok, örneğin Türkler fazla Türk, orta sınıf, saygın, Türkiye Cumhuriyeti ve kurucuları Mustafa Kemal Atatürk ve yoldaşları gibi Çağdaş Dünya’nın ideallerine fazla bağlı olmak gibi suçları var. Batı’nın güçlü ordularına karşı İstiklal Savaşı’nı kazanmış ve büyük bir milletin torunları olmaları, her nasılsa Türklerin suçudur,”
Bu nefret lobileri, söylediklerinin düpedüz yalan ve iftira olduğundan şüphelenmeyen Amerikalıların zihinlerine “korkunç, soykırımcı Türk” kavramını aşılayarak, biz Türklere yönelik her türlü tacizi ve saldırıyı normalleştiriyor ve biz, Türkleri marjinalleştiriyor. Bu yüzden, Manhattan’ın göbeğinde bir Türk, nefret suçu işlenerek kalbinden bıçaklandığında, Los Angeles’ta bir Türk lokantası ırkçı Ermeni fanatikler tarafından tahrip edildiğinde, kimsenin bir sorun görmemesi gerektiğini düşünmeye yönlendiriliyor kitleler. Nefret söylemi ve ırkçı söylem, Amerika Birleşik Devletleri’nde çeşitli eyaletlerde eğitim müfredatlarının ve yerel eğitim sistemlerinin bir parçası haline getirildi ve getiriliyor!
Amerikan Özgürlüğü bu mudur? “Tarih eğitimi” yoluyla kendilerine telkin edilen aşağılama ve karalamalara karşı sesini yükseltmek isteyen Türkleri sustururken, ırkçı nefret tacirlerinin saldırılarına kapılarını ardına kadar açık tutmak” Amerika’nın İfade Özgürlüğü”nden anladığı şey olamaz ve olmamalıdır.
Siyasi lobicilik kisvesi altında ABD’li politikacıların kampanyalarına büyük bağışlar yapmak, ırkçı, nefret taciri olan diyaspora örgütlerinin savunmasız Türkleri asılsız soykırım iddialarıyla dışlamalarına ve damgalamalarına olanak tanırken, Türklerin muhalif görüşleri “inkarcılık” olarak susturulmaktadır. Buna karşılık, aslında biz Türklere verilmeyen şey, ifade özgürlüğünü kullanma hakkımızdır.
Gerçek şu ki, bu asılsız soykırım iddialarına karşı kendimizi savunmaktan ne kadar çekinirsek, Atatürk’ün bir zamanlar dediği gibi “Ne mutlu Türküm diyene” diyemeden tecrit edilmiş, dışlanmış hayatlar yaşamak zorunda kalacağız.
Hata yapmayalım: Yerleşik ABD yasalarını ve emsallerini kendi tarafımıza alarak kendimize yardım etmedikçe, biz Türklere kimse yardım etmeyecek.
Bay Biden, tarihsel olarak tartışmalı bir konuda gerçeği kontrol etmeden bir karar verdi. Bunu yaparak, kavgacı, ırkçı ve Türk karşıtı diyaspora örgütlerinin Amerika Birleşik Devletleri ve diğer Avrupa uydu ülkelerinde daha da kök salmasını sağladı. Bu organizasyonlar, mevcut gündemlerini mükemmele ulaştırmak için acımasızca tasarlamaya devam edecekler. Okul müfredatlarını kullanmak, biz buna bir son vermek için birlikte çalışmadıkça, Türk karşıtı duygularla genç beyinlerin sürekli olarak beyinlerini yıkamalarını sağlayacaktır. Bu artık ABD’deki Türklere karşı bir ırkçılık krizi değil, anayasal haklarımızı ciddi şekilde ihlal eden ve Türk-Amerikalı gençleri – çocuklarımızı – doğrudan zarara sokan bir demokrasi krizidir.
Bu ırkçı gündemi destekleyen politikacıların tarihte gerçekten ne olduğu umurlarında değil. Türk-Amerikalıları sırf Türk mirasları nedeniyle haksız yere suçlayıp karalamaları umurlarında değil! Siyasi hedefleriyle uyumlu hareket etmeyen ABD büyükelçilerine siyasi baskı uygulama cüretinde bulunan örgütlerin yanında yer almaları umurlarında değil. Görünüşe göre, ırkçı bir müfredatı bu kadar çok Amerikalı genç üzerine zorlamanın korkunç sonuçlarını da ciddiye almıyorlar! “Soykırım bilinci” kisvesi altında Türk karşıtı nefret söylemi ve soykırım propagandası ile “eğitilmiş” Amerikalı gençler, Türk-Amerikalı akranlarına karşı hiç kuşkusuz şiddet, nefret ve ırkçılıkla hareket edeceklerdir.
Sözde “Ermeni Soykırımı” iddiaları öncelikle yetkili bir uluslararası mahkemeye götürülmelidir. Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermenilerin karıştığı olayların bir soykırım olduğunu iddia eden çok sayıda yayın varken, tam tersini iddia eden yayınlar da eşdeğer hacimde mevcuttur.
Burada dikkat edilmesi gereken husus, Osmanlı Türklerini (Ermenilere, Rumlara ve diğer etnik kökenlere karşı) soykırım yapmakla suçlayanların, Osmanlı İmparatorluğu’nu veya onun halefi olan Türkiye’yi soykırım suçlusu tespit eden tek bir mahkeme kararı olmamasına rağmen bunu yapmalarıdır. Ek olarak iddia sahipleri, iddialarının yayınlandığı alanlarda aslında bu iddiaları reddeden ve gerçek kanıtlara dayanan hiçbir açıklama veya karşı kanıtın sunulmasına izin vermemektedir. Sadece tek yanlı ve aslında Viscount Bryce adlı ırkçı ve Türk düşmanı İngiltere’nin Birinci Dünya Savaşı’ndaki Başkonsolosu’nun yayınladığı yalan savaş propagandası ve yine Türk düşmanı ve ırkçı Lepsius’un yalanlarına dayanarak saçma sapan ve gerçeklerle ilişkisi olmayan manyakça saldırı dolu ifadeler dışında hiçbir şey yazmamaktadırlar. Aslında, Malta Mahkemeleri, iki Devleti, delil yetersizliğinden dolayı Osmanlı Hıristiyan azınlıklarını katletme suçlamalarından beraat ettirdi. Ancak bugün, ‘Ermeni’ ve ‘Soykırım’ kelimelerini kullanarak basit bir İnternet araştırması yapan saf bir insan, gerçekleşmeyen bir soykırım için kelimenin tam anlamıyla Türkleri suçlayan muazzam miktarda malzeme bulacaktır. Öte yandan, bu Wikipedia sayfalarında kesinlikle başka karşıt görüşler yoktur. Tüm bu iddialar, suçlayanlar tarafından ileri sürülmekte ve sanıklara savunma için sıfır zemin bırakılmaktadır. Sanıklara kendilerini savunma fırsatı bırakmamak, zalim rejimlerin ve onların düzmece mahkemelerinin hoşlandığı bir uygulamadır.
Bu nedenle, bu ırkçı gündemi takip eden ve destekleyen okul bölgelerinin (Los Angeles Unified School District veya LAUSD gibi) yöneticileri olan siyasi karakterler kendilerinden utanmalıdır. Okul bölgelerinin ırkçılığı benimseyemeyeceği gerçeğini görmezden geliyorlar. Eğitimin, yalnızca siyasi kampanya katkılarının kapsamıyla geçerli kılınan propaganda retoriğini değil, bilimi ve nesnel gerçekleri içermesi gerektiği gerçeğini görmezden geliyorlar. Eğitim müfredatlarının genç beyinleri aşılamayı değil, “eğitmeyi” amaçlayan programları içermesi gerektiğini görmezden geliyorlar.
Ayrıca Osmanlı Devleti’nin Geç Osmanlı Dönemi’nde ve Birinci Dünya Savaşı’nda azınlıkların başlattığı isyanları inceleyen herhangi bir nesnel tarihçi, Osmanlı Devleti’nin bu silahlı isyanları bastırmasının bir soykırım olarak kabul edilemeyeceğini görecektir. Hiçbir bilim adamı, Ermeniler, Pontus Rumları ve diğer azınlık terör örgütleri tarafından yapılan ayaklanmaların vatan hainliği niteliğindeki terör eylemleri olduğunu ve dönemin diğer hükümetlerinin yapacağı gibi Osmanlı makamları tarafından zorla bastırıldığını görmezden gelemez. Keza tarihe etik ve objektif bakanlar da, bu ayrılıkçı terör örgütlerinin Birinci Dünya Savaşı sırasında işgalci Üçlü İtilaf Orduları ile işbirliği içinde yüz binlerce savunmasız Türk’ü katlettiklerini ve geriye kalan Türk köylerinin büyük bir kısmını yok ettiklerini anlayacaklardır.
Bu nedenle, kuruluşumuz TADA’nın Los Angeles Birleşik Okul Bölgesi (LAUSD) yetkililerine yanıtı şu olmuştur:
- Sözde “Ermeni Soykırımı”, ABD merkezli Ermeni diasporasının kanıtlanmamış bir propaganda anlatısına dayanmaktadır. Bunun “mutlak tarihsel gerçek” olarak öğretilmesi, önde gelen bilim adamlarının aksini gösteren çok sayıda araştırma olmasına rağmen, skolastik olarak kabul edilemez.
- Kanıtlanmamış bu soykırım iddialarını öğretmek genç beyinleri zehirleyecek ve Türklere karşı nefret ve ırkçılığı körükleyecektir.
- Terörle doğrudan bağları kanıtlanmış bir örgüt tarafından sağlanan sakıncalı, tek taraflı kaynaklarla bu düzmece soykırım iddialarını genç beyinlere öğretmek alçakça bir rezalettir.
Bu felaket karşısında Türk toplumu kolaya kaçarak atıp tutmaya ve abuk subuk konuşmaya meyledebilir. Bu abuk subuk konuşmanın bir kısmı çevrimiçi, bir kısmı basılı ve hiçbiri kabul edilebilir değil. Ancak böyle abuk subuk konuşanların dışında, Türk Toplumunun bazı üyeleri, ABD Başkanı’nın yanı sıra bu sözde “eğitim kurumu”nun bu düpedüz ırkçı saldırısına çözüm bulmaya çalışıyor. Kesinlikle tüm dünya Türk’ü karalamak için birleşmiş gibi görünüyor!
Türklerin, onları ileride çalışmaya teşvik etmek için tutkuya, açık sözlü ve kuvvetli bir tutkuya, Mehmet Akif Ersoy’un sözlerindeki gibi, ‘Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,’ gibi bir imana ihtiyacı var çünkü karşıt nefret lobisi yüz milyonlarca dolara hükmediyor. Ama şimdi, karşıt nefret lobisinin yaydığı paçavraları ve yangın ateşini bir kenara bırakmalı ve bunun yerine önümüzde ki iş hakkında yüksek sesle düşünmeliyiz.
Öncelikle Türklerin anayasal haklarını güçlendirmemiz ve doğrudan tehdit altında olanlara mümkün olduğu kadar bilgi vermemiz gerekiyor. Bu, mümkün olan her yerde ve her zaman ırkçı saldırılara karşı kendimizi savunmak ana hedefine doğru birlikte çalışmak anlamına gelir. “Nasıl yapılacağı”, Anayasal hakları konusunda Halkımızı aydınlatarak ve bilgi paylaşarak açıklığa kavuşacaktır. TADA zaten bu görevi üstlenmiştir. Türkler, günlük yaşamlarında, işyerlerinde, okullarda veya otel, restoran, mağaza, ticaret merkezi gibi diğer halka açık ortamlarda Türk Mirası nedeniyle kendilerine karşı her türlü ayrımcılığa uğramadan özgürlüklerini kullanabilmeli, alışveriş merkezleri, mahkeme salonları ve diğer halka açık yerlerde doğal yaşamlarını rahatlıkla ve barış içinde sürdürübilmelidir. Haklar mücadele ile alınır; bedava verilmez.
Şüphesiz Türkler ayağa kalkar ve kendilerini savunursa haklarını koruma altına alabilir. Yine de Türklerin hakları, sihirli bir şekilde yoktan var olarak Türklerin tarafında peydahlanmayacaktır. Tüm toplum bir günah keçisini kurban olarak hedef alıyorsa, yasalar o kurbanı savunamaz.
Tarihimizin en aşağılık ve ırkçı dönemlerinde katledilen, linç edilen ve terörize edilen Afrikalı Amerikalıların haklarını savunmak ve özgürlüklerini ellerine almak zorunda kaldıkları ana kadar bu ırkçı ve nefret politikasının kendiliğinden durmadığını aklımızdan çıkarmayalım.